top of page

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrenci Dergisi

AYBÜ HEKİM DERGİSİ LOGO.png

ÖMÜR ”e” ADANMIŞ YOLCULUK | HEKİM DERGİSİ

Güncelleme tarihi: 8 Mar 2021

Çizer: Emine Hilal ERSÖZ


“Bin kilometrelik yolculuk tek bir adımla başlar.” demiş Çinli filozof Lau Tzu. Biz tıp fakültesi öğrencileri tıbbın bize sunduğu yolculukta ilk adımı çoktan atmış bulunuyoruz. Kimileri için tadına doyulmayan, bilime her daim kapı aralayan, yardımcı olmanın manevi hazzını sunan; kimileri içinse çalkantılı, engebeli, dikenli bir yolculuktur bu. Her yol, zaman ile iş birliği yaparak bizleri değiştirir, etkiler. Tıp fakültesinin de öğrencileri etkilediği su götürmez gerçeklerden. Bedensel, psikolojik, sosyal, kültürel ve bunun gibi başka alanlarda da etkileri olduğunu söyleyebiliriz.


Tıp fakültesi kazanmak belirli bir çalışma disiplini gerektirir. Çalışma düzeyindeki bu artış sınav kaygısını da yükseltebiliyor. Stresli ve yoğun bir dönemi geride bırakarak tıp öğrencisi olunca “ İstediğin üniversiteyi kazan, rahat edersin.” kalıbının ne kadar yanlış olduğunu görüyoruz. Daha öncesinde zor dediğimiz konuların tıp dersleri için devede kulak kaldığı tartışılmaz. Doğal olarak tıp eğitiminin kayda değer düzeyde psikolojik strese neden olduğu aşikâr. Zaman baskısı, aşırı bilgi yükü, aşırı çalışma zamanı ve öğrenilen bilgilerin mezuniyet sonrası insan sağlığıyla doğrudan ilgili olması yüksek stres düzeylerinin sebepleri arasındadır. Yalnızca öğrenmenin yeterli olmaması, öğrendiklerimizi kullanma becerisine sahip olmanın zorunluluğu da ayrı bir yük. Hal böyle olunca diğer fakültelere nazaran sistemin ve sınıf geçmenin zorluk sebebini anlayabiliyoruz.


Vücudumuz bu zorlu eğitim sürecine tabii ki tepkisiz kalmaz. Uykusuz sınav döneminde gözlerimiz bu konuda bilgi verir ancak biraz daha geniş bir açıdan bakmalıyız. Uykusuzluk bağırsak florasının bozulması, kalp sağlığının etkilenmesi ve diyabet riskinde önemli artışlara neden olabilir. Stres ve gerginlik durumu da dolaşım sisteminden cilt sağlığına kadar pek çok alanda kendini belli eder. Tıp okurken spor faaliyetlerine ayrılan zaman azalırken masa başında geçirilen vakit de bir o kadar artar. Sağlık alanında çalışacak bireyler olarak kendi sağlığımızı derslerin arka planına atmamız bizler için tehdit oluşturur. Sınav dönemlerinin bizlerde kalıcı sağlık problemlerine neden olmaması için bir denge içinde olmak önceliğimiz olursa bu sorunu çözmek elbette mümkün.


Tıbbın psikolojik etkileri denildiğinde ilk aklımıza gelen stres olur fakat bu etkileri stres ile basite indirgersek hata etmiş oluruz. Çünkü stres, psikolojik etkilerin en masum ve yönetilebilir olanı. Tıp öğrencilerinde kişiler arası problemler, intihar düşüncesi, depresyon ve daha başka ruhsal bozukluklara yatkınlık olabileceğini da söylemek mümkün. Buna bazen çevrenin psikolojik baskısı bazen öğrencilerin kendini yetersiz bulması ya da kendilerine ayırdıkları vakitle birlikte öz saygının düşmesi sebep olabilir.


Tıp fakültesinde okuyor olmak farklı çevrelerce değişik tepkiler alsa da herkesin hem fikir olduğu bir nokta var ki, bizim de sık sık yakınmamıza sebep oluyor; derslerin yoğun, sınavların zor olması. Bununla beraber okul hayatının uzun olması da sık sık gündeme getiriliyor. Eğitimimiz ile ilgili aldığımız tepkiler bazen bizi yüreklendirirken bazen içinde bulunduğumuz süreci olumsuz etkileyebiliyor. Örneğin çevremizdekilerin derslerin zor oluşunu acınası bir durum gibi görmeleri aldığımız eğitimi yüceltmek yerine bizleri demoralize edebiliyor. Güzel tepkiler karşısında ise kutsal bir iş yapacak olmanın haklı gururunu yaşamamak elde değil.


Tıp fakültesi öğrencileri hakkında akıllarda hep bir soru işareti vardır: Sürekli ders mi çalışıyorlar? Yapılan araştırmalar sonucunda, tıp öğrencilerinin çoğunluğu eğitimlerinin sosyal hayatlarını kısıtladığını söylemiş. Yoğun sınav dönemlerinden bahsedecek olursak temel ihtiyaçlar dışında hobilere, arkadaş çevresine, kendine vakit ayırmak gerçekten güç. Ancak sanıldığı gibi, tıbbiyelileri asosyal olarak tanımlamak haksız bir yargılama olacaktır. Tam tersine gelecekte insanlarla çalışacak olmanın bilincinde olup bu konuda kendini geliştirmeye çalışan pek çok öğrenci var. Burada kişiliğin sosyal iletişim konusunda bir faktör olduğunu gözden kaçırmamalıyız. Yani kimse tıp okuduğu için sosyal biriyken bunun aksine davranışlar sergilemez. Gerekirse uykusundan veya dinlenme saatlerinden feragat ederek eğlenebileceği vakitler yaratabilir.


Yoğun temponun akışına kapılıp giderken doğru planlama yapma ve her anı dolu dolu geçirme isteği oluşur. Bu sebepledir ki bir tıp öğrencisi saniyelerin bile kıymetini daha çok bilir. Ders zamanları dışında boşa vakit geçirmek yerine kaliteli aktiviteler yapmaya meyillidir. “Sınav geçsin, sinemaya gidelim. Sınav geçsin, şu kitabı okuyacağım. Sınav geçsin, buraya gideceğim. “ gibi cümleleri sık sık duyarız. Bazen sadece uykuya hasret kaldığımız için uyuma planları yapsak da diğer faaliyetlerden geri kalmamaya özen gösteririz.


Hekim olacak olmanın bilincinde olmak yalnızca dersler konusunda değil, kişisel gelişim konusunda da kendimize bir şeyler katmamızı gerektiriyor. Başta iletişim becerileri olmak üzere; duygu ve düşünceleri doğru bir şekilde yönetmek, çevreye duyarlı olmak, yeni fikirlere açık olmak ve bilime öncülük etmek adına pek çok tıp öğrencisi kişisel gelişimine özen gösterir. Çevreye örnek bir birey olmak için değişime ve gelişime açık olur. Hatta ilk izlenim dış görünüş sebebiyle oluştuğu için buna bile dikkat eder. Anlamamız gereken yalnızca kılık kıyafet değil, mimik ve beden dilinin de önemli oluşudur. Örnek verecek olursak, seçtiği kelimelere, bu kelimeleri iletme biçimine ve bunun karşısındaki kişiyi nasıl etkileyeceğine daha çok dikkat eder.


Hoşgörü sadece dışarıya karşı değil, içimize karşı da sergilemekten kaçınmamamız gereken bir davranış. İçimizde bizi eleştiren, yargılayan, bazen de üzen bir sesimiz var. Yeri geldiğinde o sese kulak asmamayı öğrenmemiz gerek. Koşuşturmacalar içinde bir nefes payını kendimize hediye etmek, sevdiğimiz şeylere vakit ayırmak kuşkusuz hepimize iyi gelir. İç huzuru sağlayamadığımızda yaptığımız işlerde verimin düştüğünü de görürüz. Bizi sıksa bile yapmamız gereken şeyleri nasıl, çok çaba sarf etmeden ve kendimizi yıpratmadan keyif alabileceğimizi bulmalıyız.


Bilincinde olalım ya da olmayalım tıp fakültesi bizde, dolayısıyla hayatımızda çok fazla değişikliğe sebep oldu. Olumlu ve olumsuz tüm etkilerine rağmen eğitim hayatımızı gelecekte güzel anmak bizim elimizde. Bundan sonra da yolumuz tıbbın bize getirdikleri ile şekillenecek. Kendi yaşamımızı çoğu kez bir kenara bıraktığımız yolculuk, birbirinden farklı hayatlarla kesişecek. Mesleğimizi icra ederken koşullar ne olursa olsun bir insanın hayatına dokunmak, acılarına çare bulmak, iyi dileklerini duymak, yüzünde gülümseme vesilesi olmak yaptığımız fedakarlıkların en güzel karşılığı olacaktır. Sözlerimi kendisi de bir hekim olan Mihail Bulgakov’un Genç Bir Doktorun Anıları kitabından bir alıntıyla noktalamak istiyorum: “ Etrafta değişen hiçbir şey yoktu sanki, fakat ben çok değişmiştim.” .


Sümeyye Sena SAPMAZ 01.01.2020


 

92 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page